3.04.2011

yaptığım bütün ışık oyunlarına karşın ısrarla beni takip eden bir sinek vardı evde.yavrum gibi çocuğum gibi bişey olmuştu.hatta bebeğim oldu daha ilk günden.parmağımı kesip beslesem mi diye uzun uzun düşündüm.sonra kendime gelip öldürdüm.terlikle.
sonra çocuğunu kesen anneye farklı bir gözle bakmaya başladım.

2.04.2011

radyasyonlu yağmurlar memlekete ulaştı.şeffaf şemsiyemi evde unuttuğum bu muhteşem günde baya özümsedim yağmuru.kulağımın içine falan soktum.
üstüm başım kurudu otobüste.ama kafamdan bacak çıkıcak diye de korkmadım değil.o ıslanmaya "kafadan çıkan bacak" yadırganacak bir şey değil zaten.
bi de burdan sesleniyorum sana ösym O SINAVI İPTAL EDERSEN VALLA GİRMEM Bİ DAHA.çok da pipindeydi evet.ama bil istedim yani.

1.01.2011

aramızda yeni yıl tarafından hayatına sağlık mutluluk ve huzur getirilen var mı?

26.12.2010

demin Notebook isimli güzide filmi izledim.şu an her türlü aşklı böcekli aktiviteye son derece açığım.gece yarısı da kendimi bi yaya geçidinin üstüne bırakıp hayatımın sevgi kelebeğini beklemeyi düşünüyorum,tabi beklentiyi geçelim allahın Bucasında geceyarısı anca kanald dizisi tadında maceralar yaşayabilirim.ki düşününce evet soğudum merak etmeyin sevgili okurlar.

zaten şu hayattaki tek sevgi kelebeği mavi su aygırım Volkan'dır.gerisi de yalandır.
ergenliğimin duraksamasından faydalanıp geri döndüm.meraba sevgili okurlar.nasılsınız görüşmeyeli?bence beni gördünüz daha iyi oldunuz.evet kesin öyle.
Merhaba siberalem,

Döndük biz.

Blog teknolojisini en bi düz şekliyle, hayatınıza hiç bir şey katmayacağınız ve okurken harcadığınız zamanın yüzde yüz boş zaman olacağının garantisiyle kullanan kankakuzen ekibi çılgınca geri döndü.

Siz yazdıklarımızı merak etmemeye devam edin, biz de 6 milyar insana ulaşıyormuşçasına büyük bir heyecanla bişeyler karalayalım işte buraya. Haydi rastgele

2.10.2010

Cakeher'ün blogu terk etmesinin ardından bi bakındım da. Tıpkı 10 sene önce yaşadığı terk edilmiş eve düzenlediği nostaljik bir gezi esnasında arazide yuvarlanan çalılar ve uçuşan yapraklar eşliğinde anılara dalan Hollywood film karakterleri gibi hissettim. Hissetmez olaydım.

Diyeceğim şu ki; Allah bizim belamızı versin. Öncelikle benimkini verse pek bi hora geçer. Ne hayallerle başlamıştık halbuki şu bloga. Ne hayaller ben de bilmiyorum, size soruyorum, ne hayallerle başlamıştık şu bloga? Değil, otur sıfır.

Çok mutsuzum sevgili kankakuzen okuyucuları. Ne kankalığımız kaldı ne kuzenliğimiz. Birimiz Öss, diğerimiz bok yoluna çürüyüp gidiyor. Bitmişiz biz artık. Ama bizden ne köy olur ne kasaba, Murat Boz çok doğru demiş. Ne yapmalıyım, kepenkleri kapatıp gitme vakti midir dersin, ha? Sen söyle? Yoksa kanımın son damlasına kadar savaşıp önce Cakeher'ü geri getirip sonra da canlandırma adına yenilikler bişeylerle son nefesime kadar mücadele mi etmeliyim?

Bir zamanların çokça takip edilen blogu Kankakuzen'in sonu ne olacak? Zogfe, Cakeher'ü getirmek için Film Gibi'ye başvuracak mı? Sinan Çetin o garip kahkahalarından atacak mı?
Çok sonra...

6.09.2010

artık komik kavramından 97852982 km uzakta olduğumuza göre hoşçakal sevgili okur.

2.09.2010

Simge Çırak. Komik bişey varsa söyle de hep beraber gülelim.

22.07.2010

evdeki uçan hayvan trafiğine devlet el attı.
artık havada çarpışan böcekler önce çarpışmanın nasıl gerçekleştiğini gösteren bir çizimle birlikte tutanak tutacaklar,çok sinirliyseler evdeki insan trafiğini tıkamamak kaydıyla köşeye çekilip küfredecekler,biraz biraz insan olma yoluna girdilerse mutfağa gidip adam gibi karşılıklı oturup dertlerini dile getireceklermiş.
eğer ki yaralanan varsa,sağlam kalan yaralananı köşeye çekip ölüme terkedicek;ölü varsa üstüne basılmıycak bi yere çekicek,her ikisi de yaralı veyahut ölüyse yoldan geçen herangi bi böcek işe al atıcakmış.
bi de kelebeklerin önce geçiş hakkı varmış.malumunuz ömür kısa.bekleyecek vakit yok.
çok seviyoruz ondan ağblası (büzüşmüş ağız ve çıkık boyunla yapılan yavşak sevgi gösterisi)
hey keykör. anlamadığım nokta biz neden geyik ayağına sürekli bloggera ayar veriyoruz? çünkü çok sıkılıyoruz cevabını kabul etmiyorum.

çok sıcak cevabını da.

ve çünkü siz buna değersiniz'i de.
cakeher tasarıma el atmış. daha doğrusu işlevselliği artırmak istiyo heralde, garip bi zımbırtı eklemiş yazıların altına. artık bayılarak okuduğunuz kankakuzen'de en bi beğendiğiniz girdilerimizi feysbukta, tivitırda (benim bildiğim bi bunlar var, ne yapayım yani saymayayım mı?) falan tek tıklamayla paylaşabileceksiniz. tamam tek tıklama olmasa da eline yapışmaz ya, iki kere tıklayıver hayret bişey -o değil "tek bir tık kadar yakınında olmak" ne berbat bir deyimdir, iyi ki kullanasım gelmemiş de bu tezimi çürütmek zorunda değilim.-

yalnız tipi biraz kayıkmış sanırsam, canını sıkmış çok muhterem cakehercüğüm buna. bu konuda yapabileceğim başka bir şey olup olmadığına bakmak için bi göz atayım dedim tasarıma. b baktım blogger temalarda yine yenilik yapmış gözüme sokuyor. "bak bu en tazesi bir de bunu dene" diyor. ve ne yapsa beğenirsin, kankakuzen'de kullandığımız temayı "basit" diye bir kategori açıp oraya koymuş. ulan eşşoleşek. sensin basit. hayır insan "sade" der, "minimalist" der bişey der. BASİT ne demek ulan! iki bi yenilik yaptın diye hemen eskilerine burun kıvır, bi havalar bişeyler; senin bu yaptığına basitlik derler asıl.

geçicen bunları bloggercım. ha bunlara rağmen saygı gösterip italik ve gri yazdım. insanlık bende kalsın.

21.07.2010

ben demin bi gazla şu alttaki paylaşma şeysilerini koydum oraya ama.ne biliyim.
Aras Çırak deyişiyle "Olmamış.Bok gibi olmuş." gibi bişiy oldu.daha şık bişiy bekliyodum.kınıyorum seni blogger.
iki ayda bi blog ziyaret edip, "seni de ihmal ettim çok sevgili blogcuğum, minik kuşum, canımdan bir parça, aman da ablasının gülü, oy bıdı bıdı" gibi boş laflar ve methiyelerle dolduran zihniyet ben oluyorum izninizle. ardından da gereksiz bir kararlılıkla yeni bir kayıt açıp, kendime teessüflerimi sunup, yarın, öbürSÜgün, vesaire gün tekrar geleceğime dair sözler verip kaldığım yerden devam ediyorum çok sevgili blogumu tınlamamaya. ney ise ben şimdi size daha mühim, daha iç açıcı, daha "akıcı" şeylerden (bu akıcı sıfatına da tavım) bahsedeyim de vay efendim zogfe de bitmiş yaa, nedir efendim zogfe de zirvedeyken bıraksaydı iyi ederdilerle gelmeyin bana. çok gördüm yaa, hayır gelip bana da söylemiyo ki adam -yok ben şimdi burda isim verip de- arkamdan konuşuyo, böyle bi arkadaş ortamında olsun, ne bileyim lafın gelişine olsun. "kimmiş onlar len" gibilerinden sinirlendiğinizi görüyorum daha kaydı yayınlamamış olmama rağmen nasıl yapıyorsam bunu. her neyse işte böyle pis, böyle terbiyesiz, böyle de haysiyetsiz insanlar bunlar. zogfe nasıl geri dönüyormuş görsünler bakalım. aa. gaza gelmek de değil nasıl bambaşka bi ruh hali bu bendeki de yaa. azim bildiğin, safi azim, katıksız. şu hayatta da en bi gereksiz şeylerin önde gidenidir "azim". hırs yine güzel bişey bak. hah evet bundan bahsedeyim.

küçükken aileme "ayol ne azimli çocuk vallahi güray beyciğim, nilgün hanımcığım" derlerdi beni işaret dahi etmeyerek. o zamanlar azimliydim evet. varsa yoksa birinci olacağım, nedir efendim bir derece neyim yapacağım, ödül alacağım vesaire vesaire. tabi azim çeşit çeşit, azim her yerde, ben ilk ve ortaöğretim çağındaki çocuğun azminden bahsediyorum. ne diyorduk, bence azim insanın kendine yakışanı giymesinden başka, bir de çocuğun kendini kabullendirebilme çabasıdır. öğretmenine, arkadaşlarına, ailesine, ailesinin arkadaşlarına, eve gelen misafire, börek getiren karşı komşuya, aşure götürülen üst komşuya, sokakta top oynayan sümüklü sercan'a (vallahi de random bir isim). peki şimdi gürayla nilgünün arkadaşı serpil gelip de bu çocukcaazın suratına bile bakma gereği duymadan, ona bir malmış gibi, bir (dikkat klişe:) yarış atı, bir dövüş tavuğuymuş (nasıl bir terim yaa) gibi davranmak suretiyle gürayla nilgüne "bu" çocuğun ne kadar da azimli olduğundan ayollu yahulu bahsederse, hem de çocuğun yanında, bu çocuk nasıl düzelecek? azmin güzel bir şey olduğunu düşünüp daha çok çalışacak, kendini harabedecek, en nihayetinde de lise çağına gelip de aileden bağımsız bir yaşamın varlığından haberdar olmaya başlayınca "yua okuyom ben yua" demek suretiyle yoldan çıkacak, pili bitecek ve en sonunda da azmi bırakın o "parlak" başarıdan eser kalmayacaktır muhtemelen. tabi bunları yazdım ama değişmeyen bir şey var ki o da şu: azim yine de insanın kendine yakışanı giymesidir. HER TÜRLÜ.

19.07.2010

şimdi de hep doktor house gibi içine atanları görelim?evet?
ayrıca balık yağıyla bu kilo alma olayını başarıcağıma inanıyorum.artık bana kolunun üstüyle altı aynı lan o ne öyle diyemiyceksiniz.
heh bak şimdi.söyleyeceklerim var.lys sonuçları falan açıklandı şimdi güncel olalım biraz.bu konuyla ilgili çok irite olduğum bir durumu paylaşmak istiyorum sizinle.
sonuçların açıklandığı sabah utku'nun 80. olduğu haberiyle uyandırıldım.bildiğin 80(seksen) evet.türkiye 80.si beyle.aradım keretayı hemen.adam her gün sekseninci oluyormuşçasına soğukkanlıydı.heyecandan çığlık atan bendim konuşma süresi boyunca.
kapadık telefonu kalktım bilgisayar açtım her tatil çocuğunun yaptığı gibi.baktım feysbığa utku sonuçlar açıklandıktan yarım saat sonra falan *komik vidyo* paylaşıp çıkmış.en ufak bir ben sekseninciyim ulan olsun bi bişey olsun.yok işte.anladınız ne demek istediğimi.
öte yandan sıtatüslerle duvarımı dolduranlarsa "iddaa ediyorum arkadaş listemde benden düşük alan yoktur","burda bisürü puan var hepsi mi benim lan"mış bilmemneymiş.hep böyle.
şimdi bi düşünelim.ben bu aktiviteyi yaptım evet.oturdum,işim gücüm yok çünkü benim oturup düşünüyorum ben,düşündüm ve sinirlendim.
evet.siz de biraz düşünün de sinirlenin azıcık.böyle sakin sakin nereye kadar.
bağlayamama ve bağlanamama problemim olduğunu da şu güzelim girdinin giriş gelişme ve sonuç bölümüyle göstermiş oldum.sevgiler.
bilgisayarım yine kafayı yediği için uzun süredir yazamıyoreydim okurlarım.yolunu buldum ama.önce boş kayıt yayınlayıp sonra düzenliyorum.allahım türk zekası naber gibi oluyo da ben cümle kurmayı unuttum galiba yine.of bi saniye yaa.

6.07.2010

bi tek şey yaa. Massive Attack konseri var biliyonnu. 13 Temmuz'da. hazırlanıyorum işte ben de. çanta valiz falan değil haa şarkılara çalışıyorum. son sürat böyle. bi kaç gün önce bırakmak lazım dinlemeyi, son gün de aileyle gezmeye pikniğe falan gitmek lazım konsantre olmak için. kolay değil tabii. konsere gidecek olanlar da haklı. sen bir senedir bu günü bekle, çalış didin, iki saat yaa. iki saatte bitsin. bir senenin çabasını sen nasıl iki saate sığdırıyosun ey BKM, yarış atı mı bu çocuklar, birbirleriyle yarıştıkları yetmiyormuş gibi bir de zamanla yarışacaklar. bak sen. topu topu iki saat. iki saate hangi şarkılarını çalsınlar. ay çıldırazaaam. burdan tüm Massive Attack konserine gideceklere sabır diliyorum. konserden önce son bi tekrar yapsınlar, özellikle Heligoland'tan çıkacakmış benden söylemesi. ama son gün öyle çok da bakmasınlar kafaları karışır. konserden önce okunmuş prinç yutsunlar. görüşürüz. ehe mehe.
gayet de 13.32'de yazmışım. uyanıp da yazmışım belli ki. beynim açıkken. en bilinçli ve doğru kararlar verebilen anlarımdan birinde. naber cakeher hayat nasıl? zaten bir boka yaradığı yok, burdan böyle sohbet etsek ya bari? istanbula gitcem ben yakında. gelcenni?

26.06.2010

aslında öyle demek istemedi o ablaları.uykusuzluk bi taraflarına vurdurdu.

22.06.2010

sıkıldım ben yaa. valla. blog mlog gelip geçiciymiş bunlar. hem size ne benim naptığımdan yaa?

13.06.2010

1.Abaza lezbiyen muhabbeti.
2.Abaza kız muhabbeti.
3.Abaza erkek muhabbeti.

bu üçünden -bu sırayla- çok korkuyorum.

12.06.2010

neyse böyle işte yaa. yarın ya da yok yok yarın değil de "öbürsügün" yazıcam. kesin.
abicim blogun tasarımını değiştireyim mi? yeni döneme yeni şekil yapalım. böyle ferah bişeyler olsun içim kararıyo baktıkça a. böyle beyaz da değil de daha renkli bişeyler mi yapsak. free stayla.
son yazdığım kayıttan beri neler olmuş yaa. tamam, ben de başıboş bırakmak istemezdim sevgili blogumu ama şartlar öyle gerektirdi be sevgili okur. tabi hala sevgili bir okurumuz varsa. neyse efenim ben yokken blogger kendini yenilemiş, bir de yorum yazmaya yeltenirken karşıma çıktı da, sırf doğrulamak için bana yazdırdığı "bloslö" kelimesini asla unutamayacağım. hani yorumun nerede, koskoca sayfada bir tane yorumun yok allahın cezası diyenlere de çok ama çok utanarak şifremi unuttuğumu söylemek zorundayım. gerçekten, resmen, "şifremi unuttum" linkine tıklamak zorunda kaldım yaa. çok utanç verici. gözlerimden bir damla yaş geldi. şifresini unuttu diye bir damla dahi olsa yaş dökmek büyük bir mesele bence. neyse, yazacağım. artık eski formuma geri döneceğim. özür kaydım burada noktalanırken küçüklerin gözlerinden büyüklerin ellerinden öpüyorum. hadi çüzenzi.

9.06.2010

şu blogu takip eden tek insansın Karyenic.
yazarı bile takip etmiyor lan.
eski sevgilimin parfümünü bir dişide kokladım bugün.çok korkunçtu.
chanel kokulu yarim.

p.s.eski sevgilim erkekti.evet.eminim.

2.06.2010

Sevgili Zögfe P.
Nasılsın iyi misin.
Umarım yaşıyorsundur.
Sevgiler,
Sıçrak.
Vicdanen rahatlamak* diyince aklıma 2 gün önce yaşadığım muhterem olay geldi okurcuğum.
31ini 1ine bağlayan gece saat 3.5'ta kalkıp analitik geometri sınavına çalışıp 4.5'ta geri yattım.Şimdi yatayım sabah erken kalkıp çalışırım* felsefesine olan sarsılmaz inancımı böyle böyle pekiştirdim.
Cümleten mucuklar.
Ne zaman Edebiyat sınavında kitap sorusu çıkıcak olsa,sınav vakti yaklaştıkça sırf o kitabı okumamak için hiç olmıycak kitaplara yeltenirim ben.Vicdanen daha rahat mı oluyorum ne oluyorum tam farkına varamıyorum ama öyle işte.O başladığım kitapları da en olmıycak yerlerinde bırakırım hatta.Koyarım bir köşeye başka bir sınavdan önce kaldığım yerden devam ederim.
Blog kaydınız başarıyla yayınlandı! yazısı çıkınca ekranda böyle anlık bi sevinç yaşıyorum ben.size de oluyor mu o?
sevgili okurs.faturalı hat insanı oldum.yeni numaramın sonu 31le bitiyor ayrıca.bunu da öğrendiğin iyi oldu.hadi çüzingen.

28.05.2010

beni düzenli aralıklarla arayan 216'lı numara.bil ki cevap vermeyişim istemli değil.5 kez aramışsın ama hiçbirinde telefon yanımda yakınımda değildi.
tabiğ şimdi sen kesin überalles bis Sıçrak sapığısın blogumu falan takip ediyorsun,ondan yazdım ben bunu buraya.
hıhı.

27.05.2010

grafik falan çizicem birazdan ama tutuyorum kendimi.
İYİ DE NEYE BAKMIŞ
Mayıs 2010 (2)
Nisan 2010 (13)
Mart 2010 (1)
Şubat 2010 (46)
Ocak 2010 (38)
Aralık 2009 (92)
Kasım 2009 (70)

rakamlarla rezilliğimizi gözler önüne seriyim dedim.
sıtarbiçin blogunda görünce aklıma geldi böyle bi blogumuz olduğu.çok ihmal ettim seni sevgi kelebeğim.üzgünüm.
kendimi 3 vakte kadar affettiricem.
söz.
cidden.
<3

25.04.2010

kişisel gelişim kitabı okurken ağlamak kadar saçma bir şey olabilir mi.

21.04.2010



Bu diziyi Ian Somerhalder -dizideki adıyla Damon Salvatore olur kendisi- için izlemediğime ikna olmaya çalışırken düşündüm de; neden öyle diyorsun ki özge dedim, adam hem çok iyi oynuyor, hem İNANILMAZ karizmatik, hem de mimiklerine hayran olmamak elde değil ki. mavi gözlü adamları pek sevmem, açık konuşayım şimdi. mavi göz iticidir bana göre, üstelik aklıma Binbir Gece denen dizideki o pörtlek gözlü adamı getiriyor mavi göz, allah kahretsin ki Ian Somerhalder'la o adamı aynı paragraf içine aldım. ama bu adamdaki göz, göz değil. farklı bir boyuta açılan bir kapı gibi. yanlış da anlaşılmasın, "çok yahuşuhlu pepeqim yhaa"ya getirmek için söylemiyorum bunları. o gözün hakkını veriyor yahu, adam yakışıklı işte. yakışıklılıkla yetenek bir araya gelince ben ben olmaktan çıkarım. bu böyle biline.

ha diziye gelince, birkaç ama sadece birkaç boktan yanı var evet. ama çoğu vampir işine göre oldukça iyi kaçıyor bence. (True Blood bahis dışıdır) garip mimikli kıza rağmen izlenebilitesi mevcut, çok boş vaktiniz varsa tavsiye ederim. en azından bir göz gezdirin derim.

son olarak da DAMON BENİM GAMLI YASLI GÖNLÜME.
Çarşamba günleri okula gitmeyerek neyi kanıtlamaya çalıştığımı anlayabilen varsa lütfen bana da bi anlatsın bi açıklasın bi el etsin.heyır yani cidden çok saçma gelmeye başladı artık.
beni hayata döndüren şarkıyı sizlerle paylaşmak istiyorum sevgili okurlar.olur da bir gün sevgilinizle kankanız sizi boynuzlayıp dağa falan kaçarlarsa birlikte-mekan değişebilir tabi- bu şarkıyı dinleyiniz: Radiorama - Yeti.

Yeti Yeti diye çığrınırken tonlamanızla adeta *yeter ulan mınakoyım* derken parmaklarınızın ön planda olduğu danslarla kendinizi bulacaksınız diyorum.

şarkıyı bulamazsanız falan ben atarım,bana gelin.

NE DE OLSA bu bir sosyal sorumluluk projesidir.
Simge Çırak
benimle butonda konuşma.
27 August 2009 at 12:41

Özge Pehlivan
tamam. seninle bostonda konuşalım.
27 August 2009 at 13:32

Özge Pehlivan
bas ton.
27 August 2009 at 22:59

Voltuvolumuza bakıyor idim de.öyle işte.

20.04.2010

şimdi ne diyim bilemedim.
üç şey söyleyip gidicem.

birincisi bugün evde sıkıntıdan bütün koltuk aralarını, sehpa altlarını ve aklınıza gelebilicek kuytu köşe her yeri yoklayarak yoktan bir 5 lira var ettim. tam 5 lira. dile kolay. sonra o bozuklukların hepsini, ki tahmin edersiniz sayıca çok fazlalardı, götürüp bütünlettim. artık somut bir 5 liram vardı, gözümle görebiliyordum. üstünde 5 lira yazıyordu. sonra da gittim tek dakika beklemeden çatır çatır harcadım o parayı. ne mi aldım? e o da bana kalsın, hiç mi özelimiz olmayacak yahu.

ikincisi, asansör tarafından lanetlendiğimi düşünüyorum. evimde geçirdiğim 10 gündür asansöre ne zaman bakma fırsatım olsa, bu genelde binerken oluyor tahmin edersiniz ki, bir tanesi 7. katta oluyor, diğeri zemin katta. hayır hiç şikayet etmiyorum yanlış olmasın. zaten 7. katta oturuyorum. lakin bunun 1. katı var 2. katı var. 15'e kadar gidiyor canım. neden hep 7de? neyse uzun süredir bu düşünce içindeyken bugün paramı tamlatmaya gitmek için kapıdan çıktım. koridorda ilerledim. asansöre doğru gidiyorum. göstergenin birinde sıfır yazdığını gördüm, diğerinde de 10 yazıyordu. o kadar sevindim ki. çağırmak için basmaya giderken birden o 10. kattaki asansör inmeye başladı. ben daha basmamıştım. korku dolu gözlerle olacakları izlerken 7. katta durduğuna şahit olmak beni kendimden geçirdi. nasıl olur nasıl nasıl nasıl...diye sayıklanarak tam önüme gelip kapılarını açan asansöre bindim. korkudan değil de sinirden titriyordum. ve her ne ise, hala bunun açıklamasını yapabilmiş değilim. sensör falan taktılar heralde diye düşünüp bir nebze avutuyorum kendimi. bir ara yönetimle istişare etmem gereken bi konu artık bu.

üçüncüsü, sevgiyle kalın sevgili okurcuklar. mıç mıç.

18.04.2010




Bu adamları getirin bana.

Gelsinler artık.

Aşeriyorum.

of.



Bu karıyı alın bana.

@FeverRay
Yılın Kuaför Salonu'nu gördükten 2 saniye sonra Günün Berberi'ni görmek sıradan bir otobüs yolculuğu unutulmaz bir otobüs yolculuğu haline getirebiliyormuş.evet.bunun dışında göz pörtlemesi,istemsiz alt çene düşüşü,bön bakışlar ve kısa süreli mallaşma gibi yan etkileri de varmış.beklenmeyen bir etki görüldüğünde lütfen doktorunuza başvurunuzmuş.

16.04.2010

sevgili okurlar, bakın size ne dicem. Atamızın yatı Savarona'ya sahip çıkalım! dememi beklemiyosunuz heralde. zaten ben Nutuk da okumadım. Nutuk okumayan Atatürkçü olamazmış. rahatladım valla ne yalan söyliyim. neyse bu kayıttan sonra hepiniz terk edersiniz zaten blogumuzu. ben de İzmir'in ve İzmirlinin yanında olmaya gidiyorum şimdi. esen kalın, hoşçakalın.

13.04.2010

Tevfik Şafak'ı ziyarete gittim ve ben doğmadan 10 sene önce öldüğünü öğrendim.
ŞEKİL YAPMAYIN.

ara ara ortaya çıkıp zögfe insanına Seni seviyorum(+Valla/Cidden/Allağma) vs. yorumlarda bulunan kimlik.son derece merak konususun.bil bunu.

5.03.2010

arayı fazla açmışım, günlerdir yazmıyorum. ama sebebini duyunca hak vericeksin. başıma biraz sıkıntılı olaylar geldi son zamanlarda. önce migren teşhisi kondu. apranax fort sponsporum oldu. iki gün sonra iyileştim derken besin zehirlenmesi geçirdim. hala da geçiriyorum. vücudumda alerjik reaksiyonlar gözleniyo an itibariyle. yediğim ve yiceğim serumun haddi hesabı yok. haftasonu da koskoca yurt odasında yalnız başıma kalakalıcam. bi dadı kiralayayım diyorum. neyse hastanede beni bekliyolar. görüşmek üzere.



7 Martta gelen edit. ama tabi yepisyeni kayıt girmek varken niye gelen edit? çünkü sevgili blogumu hastalık zımbırtılarıyla dolup taşırmak, ne biliyim. neyse bu bahsi kapatalım. çok ani olucak ama İzmir'deyim. biraz da burdaki hastanelerin kökünü kurutayım dedim. bide yurtta hasta olmak çok zor biliyo musun, hani grip falan olsa yine bi derece de, ne idüğünün belirsiz olması ve bi oda dolusu doktorun teşhis koyamaması falan. neyse yurt deli kötüymüş ama, patates haşlaması ve pirinç lapasından başka enerji kaynağı olamayacak biri için çok kötü bişeymiş ben bunu gördüm. ailenin yanında hasta olmanın tadını çıkarın derim ben size. ailesinin yanında olanlara sesleniyorum burdan, hasta olmaktan hiç çekinmeyin, bol bol hasta olun. ne diyorum. neyse bugün zaten iki tane iğne yedim. yarın da kan tahlilleri falan. ve hayatımda ilk kez MR çektiricem. çok heyecanlıyım.

ve son olarak, son derken öyle son değil, ölmicem daha, bir HOUSE M.D. kolay yetişmiyor sevgili okur, kıymetni bil, görürsen elinden alnından gözünden her yerinden öp, selamımı söyle. bide bi vaykodinini alırsan çok hayra geçer. hepinize mucu mucu. dualarınızı eksik etmeyin, kalbiniz benimle olsun.

27.02.2010

ONU BUNU BIRAK SEVGİLİ OKUR.BEN OKS KİTAPÇIĞIMI ÖPMÜŞTÜM YAA.

of bildiğin yaptım lan ben bunu.allahyarab.

20.02.2010

Nil Karaibrahimgil, nil kıyısında küçük bir sandalda SADE bir törenle evlendiğini açıklamış. ne varmış ki bunda. ÇOK SADEymiş. sen de düştün gözümden sevgili Nil. bunu böyle bilesin.

18.02.2010

Bedük'ün yeni albümü Go çıkmış. biraz da onunla ilgileneyim diyorum. indirip dinledikten sonra artık bu tarz yazılarımı bu blogtan ayırdığım için www.137947.blogspot.com 'a yazarım. görüşürüz

ayrıca türkiyeden çıkmış bi şarkıcının yeni albümü için bu kadar heyecanlanmak beni çok heyecanlandırıyo.
söz verdiğim gibi küçük parka gittim. ha pek bir şey olmadı bunu başta belirtiyim, ama yine de farklı bi gündü. öncelikle ben bu küçükpark işini tamamen unutmuştum öğleden sonra uyandığımda. saat 3'tü. ırmak bana "manavkuyudayım nerdesin?" dediğinde. 10 dk sonra küçükparkta olacaktı. bense daha ikinci fincan çayımı yeni yudumlamaya başlanıştım. neyse ona hiç bir şey çaktırmadan bi saat sonra falan orada olacağımı söyleyip hazırlanmaya başladım. sözümü tutabilmem imkansızdı. 4te evden çıktım. 6da ordaydım. 330'un ve 121'in marifetleri işte, diyerek geçiştirdim. ki öyleydi de. her neyse, ırmağın yanında mert de vardı. havadan sudan palyaçolardan bahsettik. 7de kalkacaklarını söyleyerek beni çok üzdüler ve ben de vaktimi değerlendirmek için bir iki kişiye mesaj attım. sadece rıza döndü ki kendisi iki senedir görmediğim yakın bir arkadaşımdır. öyle yakın arkadaş mı olurmuş dediğinizi duyar gibiyim ama sizin hiç mi olmadı be öyle arkadaşınız? neyse atar yok bugün. rızayla muhabbet ettik, dertleştik, hasret giderdik. sonra türkü bara gittik, evet yanlış duymadınız türkü bar. ve inanır mısınız çok eğlendik. yan fülüt çalan adama hayran kaldım falan. sonra da 330a binip geldim. bu kadar.

bugün için de tek planım, hafta sonu okuluma dönecek olmanın verdiği mutluluk ve hüznü bi arada yaşamak.

17.02.2010

Simge. biz bi yerde baya pis bi hata yapmışız. yukarda allah yok be güzelim. şemsiyeli kız var. hadi bakalım blogu kapatıp baştan başlayalım her şeye. oldu mu şimdi böyle ama?
yarın küçükparkta olmalıyım. gereklilik kipiyle yazınca bir sebebi varmış gibi göründü, he? yok yok. tam olarak öyle değil. ona şey diyelim, canım küçükparka gitmek istiyo diyelim. ama maalesef hay aksi ki kime sorduysam ya işi var ya da küçükparka gitmek istemiyo ya da benim istediğim saatte orda olamıyo. kaderin cilvesi belli ki. ama ben napıyorum, kadere inanmıyorum ve tek başıma dahi olsa yarın o küçükparka gidiyorum. yarın o küçükparka gidilecek. aynen öyle. bir şey beni zorla oraya gitmem için baskılıyo. baskılamak. aynen böyle. okuyup da gelmek isteyen olursa irtibata geçsin. evet evet. aynen şöyle: gerçekten yarın kayda değer bir şey olacaksa o şey küçükparkta olacak. görüşmek üzere küçükpark. yolum açık, 330'um bol olsun.

16.02.2010

otobüste, suçlu suçlu annesinin bacağını çekiştiren küçük çocuk: eve gidince kadirhaslara çıkabilir miyim?

parmağını sallayarak konuşan zalim anne: bugün cezalısın! bi daha ödevlerini yapmazsan sana dışarı çıkmak da yasak. neymiş?

şu noktada zeki olduğuna karar verdiğim çocuk: bi daha ödevlerimi yapmazsam bana dışarı çıkmak da yasakmış.

14.02.2010

- tulu'nun selamı var.
- hangi tulu'nun?
- call of kutulu'nun.

tulu'nun selamı falan yoktu da. bu diyaloğun aynısının bi benzerini yaşadık. iyi oldu eğlendik. bahsi geçen cakeher'ün arkadaşı tulu'ya sevgiler.

13.02.2010



daha önce de değinildiği gibi bir gün herkesin şeffaf şemsiyesi olacak. hoşçakalın

12.02.2010

biraz zekiyiz. biraz amatörüz. biraz dağınığız.



Bu öpülesi, mıncırılası şapkalı mantarlara beslediğim ilgi ne olacak?





Peki ya bu sonsuzluk işaretinin süregelen basitliği ve sevimsizliği?






Tamam da, bu kızın güzelliği ne olacak?






Peki şu güzeller güzeli Pershephone'un yalnızlığı? çok üzülüyorum yaa.





Her şeyi geçtim de, denxz'in pratik zekası ve yaratıcılığı ne olacak?

Ben bunları merak etmek istiyorum.


rüyamda müzik dinlediğimi gördüm. bildiğin müzik dinledim uzun süreli ve eş zamanlı. bilinçaltımın iflas etmesinden mi yoksa müziğe ayırdığım zamandan mı çözemedim. ama şunu anladım ki bu durumda rahatlıkla aseksüel olabilirim. eğer müzik bana bütün duyguları yaşatıyosa duygusal bi yakınlaşmaya ihtiyacım olmaz heralde. gerçi bu aseksüellik mi. tabiki hayır. o zaman bi kez daha karşında kendi tezimi çürüterek iyi geceler diliyorum.

11.02.2010

bugün, hatta az önce, blogumu babama gösterdim. tam da açıldığında blogger kasım kasım kasılmasın mı, ve tam da sigaralı kayıdın olduğu yerde takılmasın mı. çok korkunçtu yaa. zaten bu sabah da tam sigarayı söndürdüğüm anda odama girmesi falan. kokmaz mı be. kokuyu almaz mı adam. çok yaşıyorum son zamanlarda bu tarz şeyleri. pek profesyonel değilim bu aralar. ya da çok saldım bilmiyorum.

neyse ne var ne yok? bir iki kişiden duydum eski performansın yok diye de inanmadım. inanmalıymışım. yazamıyorum, cümle kuramıyorum, kelimeleri sıralayamıyorum. bi kere hiç komik değilim. kabul ediyorum. onu geçtim, derdimi de anlatamıyorum. ara verip meydanı simgeye bıraksam fena olmaz. ciddiyim. özle beni. öptüm.

10.02.2010

Massive Attack'in -öyle böyle değil- bokunu çıkardım. başka bişey dinleyemiyorum. yardım edin ulan allahsızlar!
Girl i love you but your loving has gone forever
Gonna miss you but my love has gone forever
I say i love you but your loving has gone forever
Gonna miss you but my love has gone forever

It's hard to tell that your love exist
But i know this one is for real:
"Girl i love you but your loving has gone forever"
Forever

Girl I Love You - Massive Attack

tamam da manyak mısınız? paranoyak şizofreni mi var bunu yazan adamda? tamam, gerçekten çok güzel. tamam, aşk falan filan. tamam. ama ne bileyim ağzıma sıçtınız sabah sabah. neyse

9.02.2010

o değil dur yazıcam. djarum cherry ve vanilla neden üretimden kalkmış ki. black ve special daha mı az zararlıymış yani. ya da YOK ARTIK talep mi yokmuş. ulan djarum vanillaya kazandırdığım parayı hiç bişeye kazandırmadım. ayrıca sigara zammından sonra djarum fakir sigarası oldu çıktı. ne zengin herifsin deme şimdi. hayır ama yapmasınlar bunu. vanilla çok güzel bi bitki. cherry de çok güzel bi meyve. hasretimden kahroluyorum. sonra massive attack'le falan dindirmeye çalışıyorum acısını ama. nafile. hadi djarum duy sesimi. burdan 70 milyona duyuruyorum ben sesimi. türkiyede 70 milyon internet kullanıcısı yok cümlesini kabul etmiyorum.
yatağımdan Massive Attack diye uyandım. bugün de açlıktan veya uykusuzluktan ölene kadar dinlerim. yarın azalır biraz acısı. hayatım düzene girer. sonra yeniden komikli şakalı kayıtlarımla şenlik getiririm bloga. bu süre içinde seni "pek de takmayan" cakehere havale ediyorum okurcuk. düzelicem merak etme. aklın bende kalmasın. geçici bir heves sadece. mucuks.

8.02.2010

Atlas Air'in fena bi şekilde günahını almışım. tam da mezzanine'den kopmuş gelmiş gibi kendisi. hele Splitting The Atom gibi bir şarkıyı ezip geçmek. Flat Of The Blade'i hiçe saymak. ne biliyim. demek ki neymiş. böyle bi grubun günahını almak bana da yakışmazmış kendime de yakışmazmış. affola.

indirdiğim Pray For The Rain ya çakma ya da vokal işini becerememişler. o konuda diretiyor ve kendime güveniyorum.
güzel len güzel. beğendim albümü. ama bi kaç zorlama şarkı var be mesiveteğim. canım benim. sanki "5 şarkı yaptık, o kadar, o kadar güzeller ki araya rastgele bişeyler atsak bu beşinin güzelliğinden sonra farkedilmezler bile. hatta aralarına sıkıştıralım da diğerlerinin etkilerinden kurtulmadan bitiversin" diyerek yapmışsınız diğer şarkıları. sanki. ama tabi dinlemek lazım bi kaç kere daha, ilk yorumlarla da gücendirmece olmasın. aferin aferin tuttum. ama şimdi nerde mezzanine nerde protection, orası da tartışılmaz tabi. o 5 şarkıyı da sıralayayım da atıyo lan demeyin:

-Psyche (zaten -Splitting The Atom EP-lerinde vardı, bir aydır falan hayranıyım kendilerinin)
-Paradise Circus (bunu da sitelerinde yayınlamışlardı iki hafta önce)
-Girl I Love You
-Babel
-Atlas Air (bu 5.den de biraz şüpheliyim.)

neyse dinleyelim görelim. release tarihinin sekmeye uğramasının da etkisiyle oluşan heycanımı da mazur göresin okurcuk. bir aydır bekliyorum bu albümü. en az bi hafta daha da yazarım. görüşmek üzere.
bugünkü uğraşım bu sevgili okur:

  1. "Pray for Rain" (vocals by Tunde Adebimpe) – 6:43
  2. "Babel" (vocals by Martina Topley-Bird) – 5:18
  3. "Splitting the Atom" (vocals by Grant Marshall, Horace Andy and Robert Del Naja) – 5:15
  4. "Girl I Love You" (vocals by Horace Andy) – 5:26
  5. "Psyche" (vocals by Martina Topley-Bird) – 3:23
  6. "Flat of the Blade" (vocals by Guy Garvey) – 5:29
  7. "Paradise Circus" (vocals by Hope Sandoval) – 4:58
  8. "Rush Minute" (vocals by Robert Del Naja) – 4:48
  9. "Saturday Come Slow" (vocals by Damon Albarn) – 3:42
  10. "Atlas Air" (vocals by Robert Del Naja) – 7:47
"benim de" diyen varsa gelin beraber uğraşalım. büyük bi zevkle eşlik ederim.
evde mahsur kaldım. bugün çok eğlenicez (L)

7.02.2010

6.02.2010

SEVGİLİ OKUR ŞU ZÖGFE'YE BİŞİY SÖYLE YAA.
Das cCcapital.



karar aldım. güzel sanatlar sınavlarına hazırlanıcam. çok büyük bişey beklemiyorum tabi ama şansımı denemek istiyorum. "güzel sanatlar okuyup napıcaksın" çıkışlarını da kabul etmiyorum. aldığım krediyle kursa yazılsam, gün içinde sıkıldığım vakitlerde kendi kendime çalışsam, össden de 250 hampuan yapsam. kimse tutamaz, kararım kesin. 9 Eylül paklar beni. evet






ben bu kadına veririm arkadaş.
ceksıparov yürüyüşünü formülize ediyorum sevgili "utku okur" sayesinde,sevgili okur.
öncelikle *yokuş aşağı yardırıyor olmanız* ısrarla gereklidir.
sonralıkla *yağmur suyunun birikip gitmesi için yapılan yer var ya hani.oranın adını şeyedemedim ama siz anladınız sevgili okur biliyorum bunu.*işte tam orda yürümeniz de ısrarla gereklidir.

deneyiniz,ceksıparovdan daha İYİ yürüdüğünüzü görüceksiniz.esen kalın.
olası simgeç* nikleri.

Fakeher
Takeher
Makeher
Fuckher(ece'yi alnından öpmeme sebep olur.)
Rapeher(bok falan.k1.)
Simge Ç.,Özge P. ve Utku Öz insanlarının elinden "abi" sözcüğünü bi alın da göriyim.alın lan hadi.yemez ki olm.
ıh mıh.

evet türkçe karakter kullanabiliyorum evet.
adeta yerde kız için dua eden bir peygamberdevesi var.şimdi farkettim.ZÖGFEAA.
beni peygamberdevesine benzeten ve bunun "iyi" bir şey olduğunu ısrarla kabul ettirmeye çalışan idil insanı.seni de seviyorum lan.

" <3 "
şu tepemizdeki kızın şemsiyesi bile ŞEFFAF olucak bir gün.
bugün sadece isminden haberdar olduğum bir insanı düşündüm,uykumu böldüm.tuhaf dünyalar.
o değil de dı Mars Volta dinleyen zayıf,uzun bacaklı,açık tenli,kabarık saçlı insan BULAŞ bana artık.
bir şizofrenin müzik forumu oldu burası da iyice.
adı: La Femme D'Argent.
süre: 7.10 dk.
beste: mükemmel

tezimi çürüttüğümün resmidir. iyi geceler
"i wish you would exist to live on my planet."
music tonight.
i just want your music, tonight.

The Knife - Forrest Famillies
İstanbul - İzmir arası 565 km 8 saat 40 lira. o da biletini internetten alırsan.
oof of.
Too far away from the city
Some kids left on the road

They said we have a communist in the family
I had to wear a mask

Too far away from the city
We had to make this room

Fathers were football players, formal works, policemen
What the mothers did I didn't know


The Knife - Forrest Famillies

2.02.2010

bu aralar taktığım şarkı, psyche (massive attack), 3.48miş mesela. teorim doğru gidiyo şimdilik. yakında çürütürüm. ha bide bugün alsancakta olucam isteyen gelsin. görüşürüz

1.02.2010

güzel şarkılar hep kısa oluyo. kısa dediğim 2.30'la 3.00 arası. hadi olsun 3.00-3.50. ama 4.00 dk olup da güzel olan şarkı görmedim. görüceğimi de hiç sanmıyorum. taş çatlasın 3.45 falan.
Be a bee
Be be be a bee
Be a bee
Be be be a bee
So many things i refuse to be
I'd like to be be a bee

Air - Be A Bee